ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
YUNUS EMRE’NİN DİLİ HAKKINDA
Arş. Gör. Emek ÜŞENMEZ,
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
AKADEMİK BAKIŞ, SAYI 16, NİSAN, 2009
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X, İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat-KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
ÖZET
Türk dilinin tarihî gelişimi içersinde dönemlerini temsil edebilen şairler ve ortaya
koydukları eserler, önemli bir yere sahiptir. Yunus Emre, yaşadığı yüzyıl ve kullandığı dil
itibari ile ne tam bir Eski Anadolu Türkçesi; ne de Karahanlı Türkçesi (Eski Türkçe) şairi
özellikleri taşımaktadır. Bu yazıda geçiş döneminin güçlü mutasavvıflarından Yunus
Emre’nin dil özellikleri ve Yunus Emre’deki Eski Türkçe izleri incelenecektir.
ANAHTAR KELİMELER
Yunus Emre, Eski Türkçe, Karahanlı Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi
ON YUNUSEMRE’S THE LANGUAGE
ABSTRACT
Poets have had important roles in the historical development of a language. After
Karahanlı Turkish language had came to an end, Yunus Emre had a great role over the old
Anatolian Turkish language which started to be formed in the Anatolian area and contained to
the continuity character of the Old Oguz Turkish language
KEY WORDS
Yunus Emre, Old Turkish, Karahanlı Turkish, Old Anatolia Turkish
GİRİŞ
Tarihi Milattan önce 2500’lü (Kafesoğlu 1983: 48) yıllara kadar götürülen Türk
milletinin kuşkusuz büyük bir dili de vardır. Yeryüzüne medeniyeti yaymış olan Türkler,
gerek sözlü gerek yazılı olmak kaydı ile dikkate değer dil ve edebiyat ürünleri ortaya
koymuşlardır. Türk dilinin köklü bir temeli olmasının yanında çok geniş bir yayılma sahası
vardır. Bugün Türkçe denilince sadece Türkiye Türkçesi anlaşılmamalıdır. Türkistan
bozkırlarından kuzeye, güneye ve batıya doğru büyük bir hızla yol alan Türk dilinin önemi ve
mahiyeti zaman içerisinde daha iyi anlaşılmaktadır. Böylesine köklü ve büyük bir milletin dil
ve edebiyat yadigârları yüzyıllardır inceleme ve araştırma sahası olmuştur ve olmaya devam
edecektir. Öyle ki Türk dil tarihine baktığımız zaman bu alanla ilgili çalışma yapanlar sadece
Türk bilim adamları ve alanın meraklıları değildir. Özellikle Türkoloji alanında çalışma yapan
çok değerli dilbilimcilerin bir kısmı yabancı araştırmacılardır. W.Radloff, J. Eckmann, W.
Barg, A.V. Gabain, Samoyloviç, J.Gibb, Borovkov gibi kişiler Türk dili ve kültürü üzerine
son derece önemli çalışmalar yapmış bilim adamlarıdır.
Yazılı belgeler kıstas alınmak kaydıyla miladi 8. yüzyıldan bu yana takip
edebildiğimiz Türk dili, tarihî gelişim süreci içerisinde Eski Türkçe döneminin bir alt dalı
olarak “Karahanlı Türkçesi”1 devrini yaşamıştır. Bu dönem bazı kaynaklarda İslamî Türk
Edebiyatı olarak da adlandırılmıştır. Türkler kitleler hâlinde 8. yüzyıldan itibaren İslam dinine
girmeye başlamışlardır. Tarihî süreç esas alındığında Türk milletinin devlet olarak İslamiyete
girmesi X. yüzyıla tekâbül eder. Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han zamanında
gerçekleşen bu hadise Türk dil ve edebiyatında şekil ve içerik açısından kayda değer değişme
ve gelişmelere yol açmıştır. Karahanlılar döneminin ilk eseri Yusuf Has Hacip’in kaleme
aldığı Kutadgu Bilig’dir. Bunu Kaşgârlı Mahmud’un meşhur eseri Divan ü Lugati’t Türk
takip eder. Divan-ı Hikmet, Atabetü’l-Hakayık ve Kur’an Tercümeleriyle birkaç tarla satış
senedi dönemin diğer eserleridir.
Türkistandan Anadoluya gelen Türkler büyük bir kültür ve medeniyeti de bu sahaya
taşımış oldular. Türk yazı dilinin tarihî gelişimi içerisinde Karahanlı Türkçesinden sonra Batı
Türkçesi teşekkül etmeye başlamıştır. Batı Türkçesinin ilk dönemini Eski Türkiye Türkçesi2
oluşturur. Türkistandan Anadolu’ya gelen Türklerin büyük çoğunluğunu Oğuzlar oluşturduğu
için bu devir Türkçesine Oğuz Türkçesi de denmiştir. Bu konu hakkında Mustafa Özkan’ın
değerlendirmesi şu şekildedir:
“XI. yüzyıl ve sonrası Orta Asya Türklüğü için devamlı bir göç devridir. Bir
kısım Türk kolları orada kendilerini muhafaza ederken bir kısım Türk boyları
da batıya doğru göç ettiler. Batıya göç edenler de çeşitli yönlere ayrıldılar.
Kimisi kuzeyi takip etti ve Karadenizin kuzeyine gitti. Bir kol Kafkaslar’da
konakladı; bir kol güneye indi, bir başka kol Anadolu ’ya girdi. Böylece büyük
kitleler halinde göç eden Türk boyları İran, Azerbaycan, Kafkasya, Suriye,
ırak, Mısır, Anadolu ve Rumeli’ye yayıldılar. Bu geniş coğrafî yayılış, o
zamana kadar Orta Asya’da tek bir yazı dili halinde devam eden Türk dilinde
bazı farklılaşmalara sebebiyet verdi ve Türkçe birtakım dallanmalara uğradı.
Ancak her kol bir yazı dili kurma imkânı bulamadı, bu yüzden dilleri sadece
konuşma dili olarak kaldı. Bazı sahalarda ise meydana getirilen yazı dilleri
gelişme imkânı bularak günümüze kadar devam etti. Ancak gelişme imkânı
bulan Türk dili kolları da taşıdıkları özellikler bakımından bir birinin aynısı
olmadı.
Anadolu Türklüğünün büyük bir kısmını Oğuz boyları oluşturmaktaydı.
Oğuzlar Anadolu ’ya kendileriyle birlikte edebî geleneklerini de getirmişlerdi.
Böylece Anadolu ’da Oğuz şivesine dayalı yeni bir yazı dili gelişmeye başladı ”
(Özkan 2000: 38).
13. yüzyıl Anadolu’suna baktığımız zaman göze çarpan önemli olaylardan birisi de büyük
Moğol istilasıdır. Moğolların Anadolu’yu yakıp yıkması, Anadolu’daki otorite boşluğu halkı
çaresiz bırakmıştır. İşte bu sıralarda Türkistan coğrafyasından Rum iline gelen Horasan
erenleri halkı birlik ve dirliğe çağırmışlardır. Hoca Ahmet Yesevi’nin başlattığı bu çığırın
Anadolu’daki büyük temsilcilerinden birisi de birisi de Yunus Emre’dir.
Yunus Emre’nin ne zaman ve nerede doğduğu kesin olarak belli değildir. 13. yüzyılın
bu büyük mutasavvıfının edebiyat ve dil tarihimizde iki3 önemli yeri vardır. Bunlardan
birincisi Yunus Emre’nin şiirlerindeki temadır. Halkı doğru yola çağıran Yunus Emre barışın,
sevginin, cömertliğin, kardeşliğin, deyim yerindeyse insanlığın timsali olmuştur. Bu yönü ile
Yunus’un şiirlerini okuyanlar ondan büyük zevk almışlardır. Öyle ki Yunus Emre yedi yüz
yılı aşkın bir zamandır sadece bu topraklarda değil evrensel anlamda bütün dünyada sevilerek
okunmaktadır. Bu durum Yunus’un şiirlerinin iç yapısıyla ilgilidir.
Yunus Emre’nin şiirlerindeki diğer önemli husus ise şiirin dış yapısını oluşturan
dilidir. Yunus Emre’nin dili Batı Türkçesinin ilk devresini teşkil eden 13. yüzyıl Oğuz
Türkçesidir. Eski Anadolu Türkçesi diye adlandırdığımız bu dönemin 13., 14. ve 15.
yüzyılları geçiş aşamasıdır. Bu dönemde yazılan eserlerde olduğu gibi Yunus’un eserlerinde
de dil iki yönden karşımıza çıkmaktadır. 13. yüzyılda Anadolu bozkırlarında Türk dilini
pürüzsüz bir şekilde kullanan Yunus Emre, duygu ve düşüncelerini halka anlatmada halkın
dilini kullanmıştır. Yunus’un şiirlerindeki dil 13. yüzyıl halk Türkçesidir. Bu dönemin
Türkçesi yer yer Eski Türkçe özellikleri gösterirken; yer yer de Eski Anadolu Türkçesi
özellikleri gösterir. Geçiş dönemi Türkçesi diye adlandırabileceğimiz bu Türkçenin canlı
örnekleri bugün hâlâ Anadolu ağızlarında yaşamaktadır.
“Eski Anadolu Türkçesi denilen bu devrenin en büyük temsilcilerinden olan
şairimiz, dilimizi son derece güzel kullanıp işleyen, geliştiren büyük bir
sanatkârdır. dili eşsiz bir kudret ve hünerle kullanan Yunus’un şiirlerinde
Türkçe en güzel şeklini almıştır. Dilimizin milli sesini, milli çehresini ve
dehâsını o devirde en iyi aksettiren sanatkâr Yunus Emre ’dir. Onun dili en
güzel, en hâlis Türkçedir. Yunus halkın dilini en canlı, en ışıklı ve en sıcak
şekilde kullanmıştır. Türkçenin bir edebiyat ve kültür dili olmasında Yunus ’un
hizmeti son derece büyüktür. Bu dil, Islâmi Türk medeniyetinin o devirde
taşıdığı bütün zenginliği içine alan ve aksettiren milli bir dildir. Türk halkının
bütün duygu, heyecan ve düşüncelerini, bütün iç zenginliğini en iyi şekilde
verebildiği için de son derece samimi ve bizdendir. Yunus sâde bir dil
kullandığından halk, O’nu yüzyıllar boyunca severek okumuştur, bugün de
severek okumaktadır. Türk milleti Yunus ’ta kendi öz dilini ve kendi iç dünyasını
bulmaktadır” (Timurtaş 1989: III).
Yunus Emre üzerine doktora çalışması yapan Mustafa Tatçı eserinde şairin Türkçesine dair
bazı bilgiler vermektedir. Tatçı, Yunus’un asıl dehasının nedenini şöyle açıklamaktadır.:
“Yunus’un asıl dehası, Türkçe’yi sanatkârane bir üslûpla kullanmasında aranmalıdır. O, âdeta
Türkçe tasavvuf ve ıstılah dilinin kurucusudur. Türkçe Yunus’un kalemiyle estetikleşmiş,
ebedileşmiş ve canlanıp yayılmıştır” (Tatçı 2005: 67).
Yunus Emre’nin yaşadığı devirde Türk diline itibar edilmiyordu. Arapça ve Farsça bu
yüzyıllarda ilim ve edebiyat dili olmuştu. Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra
Anadolu’da kurulan beylikler Arapça ve Farsça’ya fazla önem vermemişlerdir. İşte bu
noktada Anadolu’da yetişen bazı şairler Türk dilini âdeta diriltmişlerdir. Âşık Paşa, Ahmed
Fakih, Sultan Veled, Hoca Dehhâni, Mevlânâ, Şeyyad Hamza bunlardan bazılarıdır. Bu
dönem şairleri içinde Yunus Emre’nin ayrı bir yeri vardır. Mustafa Özkan’ın (Özkan 2000)
ifade ettiği gibi Yunus’un elinde Anadolu Türkçesi yüksek bir ifade gücü kazanmıştır.
Ahmet Bican Ercilasun Eski Oğuz Türkçesinin en büyük ismi olarak Yunus Emre’yi
gösterir ve şair hakkında şunları söyler:. “Şiirlerini aruz ve heceyle yazan Yunus, tasavvuf
heyecanını en derinden duyan ve hissettiren; duygu ve heyecanlarını çok sade ve akıcı bir
dille anlatan Türk dil ve edebiyatının müstesna şahsiyetidir. Türkçe onun dilinde dupduru bir
su gibidir: Parlak, anlaşılır; fakat coşkun” (Ercilasun 2004: 443)
Yunus denilince Anadolu akla gelir. Onun şiirleri süssüz, gösterişten uzak ve oldukça
samimidir. Yunus’un şiirlerinde Anadolu insanı kendi benliğini bulmuştur. Yunus Emre’ nin
amacı insanlara faydalı olmaktır. İnsanlara faydalı olmak isteyen bir kişi öncelikle seslendiği
toplumun dilini bilmeli, o dilden konuşmalıdır. Eğer şair topluma farklı bir dilden
sesleniyorsa amacına ulaşmakta sıkıntıya düşer. Fakat Yunus halktan biriydi ve o, halkın
dilini kullandı. Bu yüzdendir ki Anadolu halkı Yunus’u ve şiirlerini sevdi. Yunus’un
şiirlerinde ifadeler çok açık ve yalındır:4
Ömrüm beni sen aldadun
Ah nideyim ömrüm seni
Beni deprenimez kodun
Ah nideyim ömrüm seni
Benüm varum hep sen idün
Canum içinde can idün
Hem sen bana sultan idün
Ah nideyim ömrüm seni (322)
Yunus Emre’nin dili Eski Oğuz Türkçesi’dir. Yunus’un yaşadığı yüzyıl Türk dil tarihi
açısından bir geçiş aşamasıdır. Bir taraftan Eski Türkçe izleri, diğer taraftan yeni yeni
şekillenen Eski Anadolu Türkçesi izleri Yunus’un şiirlerinde yer almaktadır. Başka bir
ifadeyle bu dönem şairlerinin hemen hemen hepsinde benzer özellikler söz konusudur. Yunus
Emre’de Eski Türkçe izini taşıyan çok sayıda kelime vardır. Necmettin Hacıeminoğlu’nun
dediği gibi onun ifadesi eski Türk cümlesinin devamıdır (Hacıeminoğlu 1976). Aşağıdaki şiir
örnekleri konuyu aydınlatıcı niteliktedir:
Kişi gerek çok bile ol gerek öğüt ala
Menzile irsem diyen bilürsin hazin hazin
Bu yol yavlak uzakdur dünya ana duzakdur
Bu duzaga ugrayan komaya kılavuzın (238)
Niçe çagırdısa ün taşra çıkmaz
Kodı çagırmagı ayruk çagırmaz
Yukaru bakar ol çâh agzı ırak
Aşagada makâmı taş u toprak (366)
Kuşlarıla turgıl bile Kıl
namazı imam ile Yalvar
günahın gel dile
Tanla seher vaktinde tur (140)
Yunus’un şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeler de mevcuttur. Fakat Yunus Emre bu
kelimeleri Türkçe söyleyiş özelliğine uydurmuştur. Bu yüzden Yunus Emre’deki Arapça ve
Farsça kelimeler okuyucuya ağır gelmez. Yunus’un kullandığı bu Arapça ve Farsça kelimeler
dinî tasavvufî içeriklidir ki bu kelimelerin çoğu Karahanlı Türkçesi eserlerinde5 de
kullanılmaktaydı.
Yunus Emre’ye ne gam âşık melâmet bed-nâm
Küfrüm îmâna şol dem anda degişüp geldüm. (195)
Ne Ka’be vü ne mescid ne rükû ne sücûd
Hakk’ıla dâim becid olur münâcâtumuz. (155)
Ne oran u kıyâs ne nakş u nişân
Ne miyân u kenâr nihâyetün var. (116)
Yunus Emre’yi üstün bir mutasavvıf olarak niteleyen Nihat Sami Banarlı’nın şairin dili
hakkında söylediği şu sözler konunun bütünlüğü açısından dikkate değerdir:
“...Böylelikle, Anadolu’da XIII. asırda başlayan ve bir daha yerini hiç bir
yabancı dile bırakmayan Türkçe ’nin bu kat ’i zaferinde Yûnus Emre ’nin aziz
hizmeti vardır. Ancak Yûnus Emre Türkçe’si, bazılarının yanlış olarak
söyledikleri gibi bir öztürkçe değildir. Bu dil ortak İslâm medeniyeti içinde
öteden beri gelişmeye başlamış ve bu ortak medeniyet dillerinden
Türkçeleştirilmiş kelimelerle zengin bir İslâmî Türk Dili’dir.” (Banarlı 1983:
335).
Burada Nihat Sami Banarlı’nın değindiği çok önemli bir husus vardır. Dikkat edilirse Banarlı
Yunus’un dilini yanlış anlayanlardan bir nevi şikâyetçidir. Ona göre Yunus Emre’nin dili ne
öz Türkçe ne de başka bir şeydir. Onun dili öteden beri gelişmeye başlamış yani ortak Orta
Asya yazı dili(Eski Türkçenin uzantısı) dir. Nihat Sami’nin işaret ettiği bu noktada hemen
hemen bütün dil araştırmacıları ortak görüştedir.6
SONUÇLAR
Yunus Emre’nin yetiştiği 13. yüzyıl, Anadolu’da meydana gelecek olan yeni bir yazı dilinin
gebelik dönemidir. Bu yüzdendir ki Yunus Emre ve çağdaşlarının dili ortak Orta Asya yazı
dilinden başka bir şey değildir. Sözünü ettiğimiz yeni yazı dilinin baş göstermesi ile birlikte
şairin dilinde birtakım yenilikler de gözlemlenir. Bu dönem aslında bir geçiş evresidir. Yunus
Emre’nin dilinde Eski Türkçe izlerinin görülmesi çok doğaldır. Yunus’un halka yaymak
istediği düşünceler Ahmet Yesevi ile aynıdır. Bir başka ifadeyle Anadolu halkına anlatılan
düşüncüler Yesevi fikir dünyasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzdendir ki Türkistan’da Hoca
Ahmet Yesevi ne ise; Anadolu’da Yunus Emre odur. Şimdi de Yunus’un dil özelliklerini
madddelendirerek, şiirlerinde Eski Türkçe izini taşıyan kelimeleri verelim:
1. Yunus Emre’nin dili ortak Orta Asya Türkçesi izleri taşımaktadır. Bunda Yunus’un
yaşadığı yüzyılın geçiş evresi olmasının büyük etkisi vardır. Bunda Yunus Emre’nin yaşadığı
yüzyılın oluşum evresi olmasının büyük etkisi vardır. Âşık Paşa, Yunus Emre, Gülşehri,
Ahmedî, Şeyhî, Eşrefoğlu Rûmî gibi şairler Anadolu sahasında oluşuma başlayan ve Eski
Oğuz Türkçesinin devamı niteliğinde olan Eski Anadolu Türkçesinin oluşumunda köşe taşı
vazifesi görmüşlerdir. Bu konuda Fuat Köprülü, Kemal Yavuz, Zeynep Korkmaz, Ahmet
Bican Ercilasun, Mustafa Özkan, Tuncer Gülensoy gibi bilim adamları aynı görüşleri
paylaşmaktadırlar.
2. Eski Anadolu Türkçesinin en belirgin özelliklerinden birisi olan yuvarlaklaşma hadisesi
Yunus’un şiirlerinde yaygın olarak kullanılmıştır.
3. Yunus, halk dilini canlı, sıcak, neşeli ve samimi biçimde işlemiştir. Eserlerinde halk
kültürü, deyimler, mahallî ifadeler öne çıkmıştır. Bu nedenle şair, yüzlerce yıldır halk
tarafından sevilerek okunmuştur ve okunmaktadır. Şurası gerçektir ki Yunus, halka yine
halkın kendi dili olan halk diliyle seslenmiştir. Halk dili denilince sanattan ve estetik kaygıdan
uzak bir avam dili kullanmadığını ayrıca belirtmek gerekir. Şair, yalın, akıcı, anlaşılır, estetik
bir Türkçe kullanmıştır.
4. Eski Anadolu Türkçe’ sinin oluşumunda ve Türkçe’nin bir edebiyat dili olmasında
Yunus’un büyük katkısı olmuştur.
5. Yunus halk dilini mükemmel bir üslupla kullanmış bir dil sanatkârıdır.
6. Yunus’un dili gösterişten, gereksiz ifadelerden uzak, dolambaçsız bir dildir. Anlatılmak
istenenler kısa ve öz olarak söylenmiştir. Az sözle çok şey anlatma yolunu tutan şairin bazen
bir şiirinden hatta ve hatta bir beytinden sayfalar dolusu yorum yapılabilir. Söyleyiş yalın ama
mana derindir.
7. Yunus’un şiirlerinde kullanılan Arapça ve Farsça kelimelerin büyük çoğunluğu daha önceki
dönemlerde dilimize girmiş olan alıntı kelimelerdir. Bu kemleler dilin sadeliğini zedeleyecek
ölçüde değildir.
Yunus Emre’nin şiirlerinde geçen ve Eski Türkçe izlerini taşıyan kelimelerden bazıları
anlamlarıyla birlikte şu şekildedir:1
Sınuk |
kırık |
Bug |
sıkıntı, gam |
Assı |
fayda, kazanç, kâr |
Öt- |
geçmek |
Bezek |
süs |
Usag |
İhmalkâr |
Irıl- |
Ayrılmak, uzaklaşmak |
Tudaş ol- |
Rast gelmek |
Yarak |
hazırlık, alet |
Arkurı |
ters, aykırı |
- ş e Ş |
çözmek |
Yagı |
düşman |
Yort- |
hızlı koşmak |
Görklü |
iyi, güzel. |
1 Kelimelerde çeviri yazı işaretleri
kullanılmamıştır.
Alda- |
Aldatmak, kandırmak. |
Esrük |
sarhoş, aklı başında olmayan |
Sayru |
Hasta. |
Yazuk |
Günah. |
Sevi |
Aşk. |
Agu |
zehir. |
Kul |
bende, köle |
Biliş |
Bildik, tanıdık. |
Gegez |
kolay |
Kiçi |
Küçük |
Ogrı |
Hırsız. |
Biti |
Mektup, yazılmış olan şey. |
Viribi- |
Göndermek, yollamak. |
Alu |
Alçak Geg |
Geniş. | |
Kayık- |
meyletmek |
Kanı |
hani, nerede |
Egle- |
Oyalamak. |
Susalık |
Susuzluk. |
Tap |
yeter. |
Aldaguçı |
Aldatıcı, hilekâr. |
Ög |
Akıl. |
Öküş |
Çok. |
Ayruk |
başka. |
Sökel |
Hasta. |
Buş- |
Kızmak |
Buşu |
Öfke. |
Yay |
Yaz. |
Alkış |
Kutlama, tebrik etme. |
Segirt- |
Koşmak. |
Kakı- |
Kızmak, öfkelenmek. |
Kalmaş |
Yalan söyleyen. |
Yuyla- |
Koklamak. |
Uşat- |
Ufalamak. |
Kızlık |
Pahalılık. |
Andak |
Öyle, öylece. |
Issı |
Sıcak. |
Ot |
Ateş. |
Köy- |
Yakmak. |
Karak |
Göz bebeği. |
Ögür |
Eş. |
Yuvan- |
Gecikmek. Tuş |
Arkadaş. | |
Yavlak |
pek çok, gâyet. |
Yögrük |
yörük. |
Yumış |
hizmet. |
Yumşan- |
yumuşamak. |
KAYNAKÇA
BANARLI, Nihat Sami (2000), Resimli Türk Edebiyatı Tarihi I-II, İstanbul: MEB Yay.
BANARLI, Nihat Sami (2002), Türkçenin Sırları, İstanbul: Kubbealtı Yay.
BOZKURT, Fuat (2005), TürklerinDili, İstanbul: Kapı Yay.
CAFEROĞLU, Ahmet (2000), Türk Dili Tarihi I-II, İstanbul: Enderun Yay. DİLÇİN,
Cem. (1983), Yeni Tarama Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yay. ERASLAN, Kemal
(1998), Dîvân-ı Hikmetten Seçmeler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. ERCİLASUN,
Ahmet Bican (), “Batı Türkçesinin Doğuşu”
ERCİLASUN, Ahmet Bican (2004), Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Ankara:
Akçağ Yay.
GÜLENSOY, Tuncer (2003), Türkçe El Kitabı, Ankara: Akçağ Yay.
GÜNEŞ, Mustafa (1999), Eşrefoğlu Rûmî-Hayatı Eserleri Ve Divanından Seçmeler, Ankara:
Kültür Bakanlığı Yay.
HACIEMİNOĞLU, Necmettin (1991), “Yunusun Türkçesi”, Yunus Emre İle İlgili
Makalelerden Seçmeler, (Haz. Hüseyin Özbay-Mustafa Tatçı), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay:
148-160.
KAFESOĞLU, İbrahim (1998), Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken Yay.
KORKMAZ, Zeynep (1981), “Anadolu Yazı Dilinin Tarihî Gelişmesinde Beylikler Devri
Türkçesinin Yeri”, VII. Türk Tarih Kongresi, C.II, Ankara: s.583-589.
KORKMAZ, Zeynep (1984), “Anadolu’da Türkçenin Yazı Dili Oluşu Ve İlk Öncüleri”, Türk
Dili, S.390-391, Ankara: s.272-278.
KORKMAZ, Zeynep (1994), “Eski Türk Yazı Dilinden Yeni Yazı Dillerine Geçiş Devri Ve
Özellikleri”, TDAY-Belleten 1991, Ankara: s.55-64.
KÖPRÜLÜ, Fuat (1991), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara: Diyanet Yay.
KÖPRÜLÜ, Fuat (2005), Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Akçağ Yay.
ÖZKAN, Mustafa (2000), Türk Dilinin Gelişme Alanları Ve Eski Anadolu Türkçesi, İstanbul:
Filiz Yay.
ŞAHİN, Hatice (2003), Eski Anadolu Türkçesi, Ankara: Akçağ Yay.
TATÇI, Mustafa (2005), Yûnus Emre Divân Ve Risâletü’n-Nushiyye, İstanbul: Sahhaflar Yay.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (), Eski Türkiye Türkçesi, Ankara: Akçağ Yay.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (), Tarih İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul: Boğaziçi Yay.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1982), “Yunus’un Dili Üzerine Notlar”, II. Milletlerarası Türk
Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara: s.405-412.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1989), Yunus Emre Divanı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
YAVUZ, Kemal (2000), Âşıkpaşa-Garibnâme, İstanbul: TDK Yay.
12
Karahanlı Türkçesi hakkında geniş bilgi için bakınız: Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi I-II, İstanbul 2000, Ahmet Bican
Ercilasun, Başalangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Ankara 2004, Fuat Bozkurt, Türklerin Dili, İstanbul 2005, Mecdut Mansuroğlu,
Karahanlıca, (Tarihî Türk Şiveleri adlı eserde bir bölüm olarak geçer. Yayına hazırlayan Mehmet Akalın) Ankara 1979, Tuncer Gülensoy,
Türkçe El Kitabı, Ankara 2003.
Bu dönem Türkçesine araştırmacılar değişik adlar vermişlerdir. Genel olarak Eski Anadolu Türkçesi diye bilinen bu dönemi Faruk
Kadri
Tımurtaş “Eski Türkiye Türkçesi” diye adlandırır.
Bu konuyla geniş bilgi için bakınız: Necmettin Hacıemınoğlu, “Yunus’un Türkçesi” (Yunus Emre İle İlgili Makalelerden Seçmeler, Haz.
Hüseyin
Özbay, Mustafa Tatçı).
Yazıdaki şiir örnekleri Mustafa Tatçı’dan alınmıştır. Şiir sonundaki numaralar sayfa numarasına işaret
etmektedir.
Bu konuyla ilgili geniş bilgi için bakınız: Ahmet Bican Ercilasun, “Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi” Karahanlı Türkçesi
bölümü.
Yunus’un dilinin ortak Orta Asya yazı dilinin devamı olduğu hakkında Fuat Köprülü, Necmettin Hacıeminoğlu, Ahmet Bican Ercilasun,
Tuncer
Gülensoy, Mustafa Özkan, Faruk Kadri Timurtaş, Mustafa Tatçı gibi bilim adamları aynı görüştedirler.